Yirmiyi yeni aşmışız; özgürlük tavan yapmış, Foça’yı dibine kadar yaşadığımız o yıllar… Bir gün kararlaştırdık: Orak Adası’na gideceğiz. Bir hafta on gün kadar kalacağız, rakı, su ve ekmek dışında hiçbir yardım almayacağız.
Neyle besleneceğiz? Midye, vurduğumuz balıklar ve dünya şampiyonu atıcımız Alp Kızılsun’un vurduğu kuşlar… Arada kızlar pişi falan getiriyorlar, bizim için resmen şölen.
Akşama doğru, Siren Kayalıkları’ndaki raf gibi çıkıntılarda kuruyoruz soframızı. O gün batarken, güneş o uzaklara doğru giderken, ayaklarımızın altına kadar gelen kızıl yolu benim edebiyatım yetmiyor anlatmaya…
Bugün Orak Adası yasak… Dur ya, nergisleri unuttum. Bilmiyorum, Karaburun kadar olmasa da mutlaka nergisler vardır orada. Ayvalıklı Ali dayımın toplayıp Neco Cafe’ye bıraktığı nergisler…
Bir de Şaban Kâhya’nın keçileri vardı. Onlara göre biz yabaniydik sanki; bir bakışları vardı bize… Hani şimdi bizim bazılarımıza olan bakışlarımız gibi.
İşte böyle ufak ufak anlatacağım o güzel Foça’mı, neden bazı şeylerden rahatsızlık duyduğumuzu… Anlatacağım daha, anlamanız umuduyla…
NECATİ VURAL
YORUMLAR