google92207d2cbecf4788.html

Foça ve Foça Turizmine Tarihsel Bakış

ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ NUR AYÇA ÖZTÜRK'ÜN FOÇALI TURİZMCİ SEBAHATTİN KARACA RÖPORTAJI...

Foça ve Foça Turizmine Tarihsel Bakış
22 Ağustos 2020 - 23:45
Sebahattin Bey, öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?
1951 yılında Keskin’de doğdum. Ankara Anadolu Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’nde okudum. Yurt dışında 11 yıl turizm alanında mesleki tecrübe kazandıktan sonra Foça’nın ilk otelle- rinden biri olan Hotel Karacam’ı hizmete açtım. Turizme sektörüne birçok tesis kazandırdım ve bölgemizin tanıtımına, gelişimine katkıda bulundum. Belediye Meclis Üyeliği yaptım. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, vakıf ve derneklerde toplum yararına çalışmalarda bulundum. Evli ve iki çocuk babasıyım. Almanca, İngilizce, Fransız ca konuşuyorum.

Turizmci olmaya nasıl karar verdiniz? Turizm ve Otel cilik Meslek Lisesi’ne gitmek sizin tercihiniz miydi?
Bugüne kadar duyduğum en güzel soru bu. 50 55 yıl öncesine dayanan bir karar bu. O yıllarda ortaokulu bitirince insanlar ya liseye giderdi ya da meslek lisesine giderdi. Varlıklı ailelerin çocukları liselere giderdi, varlıklı olmayanlar ise meslek liselerine giderdi, genellikle yatılı. Ama benim lise seçimim bu nedenlere dayanmıyor. Ankara Keskin arası bazen babamla, bazen kendim gider gelirdim. Bakardım, otobüste turistin tanımı yapılıyor: sebebi ne olursa olsun bir yerden bir yere giden kişi… Radyodan da duyardım; işte turizm şudur fa lan… Bunlar çok ilgimi çekti. Keskin’de de 3 4 turist gördüğümde yaşım 9 10’du galiba. Dedim ya bunlar da bize benziyorlar, turistler de bizim gibi in- san. Dediğim gibi o yıllarda TRT turizmciliğin yeni bir meslek olarak tanıtımı yapılıyor, önü açık deniyor. Benim de ilgimi çekti, başladım ansiklopedilerden, dergilerden turizm nedir, turist nedir, nasıl turizmci olunur araştırmaya. Bak- tım Ankara’da turizm okulu var, kurulalı 4 5 sene olmuş, Ankara’da tek. Başka bir kaç meslek okuluna da kaydolmuştum, ortaokulu iyi bir derece ile bitirdiğim için sınavlarını geçmiştim hepsini. Sonra dedim ki madem önü açık bir meslek ve madem Türkiye tarihi bir ülke… Türkiye’de yeni başlamış olsa da çok gelişecek söylenenlere göre. Gittim Ankara Siteler’deki Ankara Anadolu Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’ne kaydımı yaptım. 55 sene sonra bugün sorsanız yine aynı tercihi yapardım.

Yurtdışına nasıl gittiğinizi ve orada nasıl deneyimler edindiğinizi biraz detaylan dırabilir misiniz?
Daha 3. sınıftayım. Biraz da başarılıydım galiba, benim gibi birkaç arkadaşı, o yıl, Almanya’ya staja gönderdiler. Milli Eğitim Bakanlığı gönderdi. Orada 1 sene staj yapa- caktık, mesleki olarak kendimizi geliştirecektik; ayrıca İngilizce ve Fransızcanın yanın- da Almanca öğrenecektik. Okulun sınavları da 1 sene sonra Almanca yapılacaktı, nite- kim öyle de oldu. Şükür başardık, hepimiz azimliydik. 1 senede öğrendik Almancayı. Daha sonra Almanya’da staj yaptığımız firmalar bizi geri istedi. Bizim 4.5 sene mecbu- ri hizmetimiz vardı Türkiye’de. Ama döndüğümüzde zorunlu hizmeti yapacak herhangi bir yer gösterilmediği için biz Almanya’ya geri döndük. Kimi orada kaldı, kimi de benim gibi birikimini yaptı döndü. Fazla kalmadım orada, 10 sene kaldım sonra birikiminle şimdi işletmesini yaptığım oteli kurdum.
Çok disiplinli, çok düzenli bir yer Almanya… Orada sınavlara girdim, meslek kurslarına gittim. Eleman yetiştirme sertifikası aldım. Dolayısıyla 300 elemanlı bir otelde birim başkanı oldum. Her türlü insan vardı; Kanada, Fransa, Çekya, Yunanistan, Polonya, Almanya… Onlarla çalışırken de benden en çok Almanlar memnundu. Çok disiplinli bir adamdım çünkü. Onların programlarını yapıyordum, kim nerde ne saatte çalışacak… Öyle şef olarak çalıştım. Burada zorlandım tabii, öyle disiplinli bir ülkeden bizim ülkemize gelince.

Belediye Meclis üyesiyken neler yaptınız?
1981’de ben oteli açtım. O sıra askeri yönetim vardı tabii. Dışarıya sandalye koymamıza bile izin vermiyorlardı. Askerin atadığı bir başkan vardı. Ben belediyeye giderdim, başkanım şu meydanın düzenlenmesi lazım, şu sokağın temizlenmesi lazım, plajların düzenlenmesi lazım. Olur yaparız derdi hep ama olmazdı. Ben de dedim bu dışarıdan talep etmekle, siz yapın ben yardımcı olayım demekle olmayacak. Turizm adına bir şeyler yapabilmek için belediyenin içine girmek lazım. Bu
sebep oldu, 84 yılında belediye meclisine girdim, içeriden çalışmaya başladım. Turizm adına bir şeyler yapmaya başladık festivaller vb. gibi. Sonra 1991 yılında Komando okulu yapılınca, devasa bir yapı, azaldı. Foça turizmin geldiği yıllarda pilot bölge olarak belirlenmişti aslında. Ama Kıbrıs Çıkarması’ndan sonra askeri birlik alanlarına Foça da dahil edilince Foça’nın pilot bölgeliği düştü. Hatta Antalya taraflarına, güneye kaydırıldı turizm bölgeleri.

Peki siz Almanya’dan döndüğünüzde neden Foça’yı tercih ettiniz?
O yıllarda Türkiye’de tek tatil köyü Foça’daydı. O yüzden okulda hepimizin gönlünde Foça’ya yerleşmek vardı. Binamı 77 yılında almıştım ben de. O zaman Foça hala pilot bölgeydi. Hatta kredi imkanı
veriliyordu. Sonra Foça pilot bölge olmaktan çıktı. Ben de kredi alamadım tabii, kendi imkanlarımda 81 yılında açtım.

Yerel tarih ile ilgilendiğinizi biliyoruz. Bizlere hem araştırmalarınıza dayanarak hem de “Sebahattin Karaca”nın gözünden kısaca Foça tarihini anlatabilir misiniz?
Tarihin en kısa tanımı “İnsanlığın bütün geçmişidir” Tarih öğrenmenin sayılmayacak kadar yararı vardır. Geçmiş öğrenilmeden nerden gelip nereye gittiğimizi, kendimizi ve mensubu olduğumuz milletimizi, bizi biz yapan ortak değerlerimizi, üstünde yaşadığımız toprağı bilmek mümkün değildir. İşte bu değerlerin öğrenilmesi de tarih okumakla mümkündür. Kentleri kent yapan, binlerce yıldan bu yana oluşan tarih, kültür ve uygarlık birikimidir. Bu günlere ulaşan uygarlık birikimi hepimize kalan bir mirastır. Bu mirası bugünden geleceğe taşımak ise hem görevimiz hem de sorumluluğumuz olmalıdır. Bu bakımdan yerel tarihe derin bir ilgi duyuyor ve bu konuda araştırmalar yapıyorum. Başta Foça olmak üzere Kuzey Ege’nin tarihi ile ilgili olarak araştırmaları kitaba dönüştürdüm. Halen yerel gazeteler ve internet sitelerinde bölge tarihi ile ilgili araştırmalar yapmaya ve yayınlamaya devam ediyorum. 3000 yıllık bir tarih üzerinde yaşıyoruz. Foça’da bilindiği kadarıyla sırasıyla Aioller, İyonlar, Persler, Büyük İskender (Makedonlar), Romalılar, Bizanslar, Osmanlılar ve şu anda da bizlere yurt olmuştur. 7 8 farklı kültüre ev sahipliği yapmış; zengin bir tarihi
miras barındırdığına dair pek çok ize geçmişte yapılan ve halen yapılmakta olan kazılarda rastlanmış olmasına rağmen, Foça, maalesef “Tarih Turizmi” yapılacak seviyeye gelmemiştir.

Siz oteli ilk açtığımız zaman Foça nasıldı?
Foça’da 2852 tane insan yaşıyordu. Hepsi birbirinin akrabasıydı. Doktor var, hastane var, eczane yok. Doktor ilaç yazıyor, elinde 2 tane çanta var birinde aletleri birinde
ilaçlar. Çantasında ne ilaç varsa onu yazıyordu reçete olarak.
850 tane su abonesi vardı, bir o kadar elektrik abonesi vardı. Herkes birbirinden kullanıyordu suyu, elektriği. Kardeşlik vardı. Sabah bir tane İzmir otobüsü vardı, akşam bir tane İzmir otobü- sü vardı. Akşam 5-6’dan sonra otobüs gidiş gelişi yoktu. Öyle bir yerdi. Ama turist geliyordu. Turisti bir şöyle getirdik… Tatil köyüne gelen vardı ama merkeze gelen yoktu. Almanya’da se- nelerce kalınca orada çevre yapmıştım, hepsinin adreslerini almıştım, koca bir bavul. Oteli alınca hepsine Almanca mektup yazdım. Binlerce mektup yazdım. Benim sayemde, bu yöntemle Foça merkeze turist geldi. Foça çok küçük bir yerdi. Garajı bili- yorsunuz, garajdan sonra ev yoktu.. Ben açtığımda üç tane pansiyon, bir tane otel vardı. Biri şimdiki Athena Otel’in yerinde Cenap Otel vardı, şimdiki Cenap restoranın sahipleri. Bir de benim yanımda Dedem Pansiyon vardı. Bir de çarşının içinde
Pansiyon Bir vardı. Bir de Mimoza Pansiyon… Ama turistin kalabileceği konsepte ilk yeri biz açtık. Oda- kahvaltı konsepti yoktu mesela. Kahvaltıya ya fırın ya da Lokantacı Muhittin vardı, ekmeğin arasına bal kaymak yenirdi orada kahvaltı niyetine.

Peki sizce Foça’yı tarih turizmi yapılabilecek seviye getirmek için ne gibi adımlar atılabilir?
Foça’da yer altı tarihi değerler açısından çok zengin. Zamanında kazılar yapıldı ama çıkarılanlar İzmir Arkeoloji Müzesi’ne gitti. Unutmamak lazım ki bir tek Foça’da tarihin üzerinde yaşıyoruz. Bergama, Selçuk - Efes, Didim… Bu- ralarda şehir hep bölgelerin etrafında. Foça’da 3000 yıllık tarihin üzerinde yaşıyoruz. Nereyi kazarsanız kazın ya İyonlara ya daha sonra yaşayan Romalılara ait eserler çıkıyor. Her taraf tarih. Var birçok şey ama toprak altında. Bunlar çıkarılmadığı için biz ne yapıyoruz, işte Su Kemerleri’nden medet umuyoruz, son 150 yılda yapılmış taş evlerden medet umuyoruz. Halbuki tapınaklar, tiyatrolar, kütüphaneler, eski kiliseler bir çıksa ortaya taş evleri kimse görmeyecek. İşte bunlar yüzeye çıkmadan, tarih turizmi yapmak çok zor diyorum.

Peki Foça’da turizmi nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünden bugüne neler değişti ve Foça turizminin geleceğinde neler var sizce?
Türkiye’de daha henüz turizm yok iken, Fransız Tatil Köyü’nün Foça’da açılmasıyla birlikte, birdenbire Uluslararası Turizm Merkezi olan Foça’da hayat her yönüyle olumlu istikamette değişti. Ancak, yerel bazda bu güzel gelişmeye, turizmi daha da geliştirmek için çıkarılan teşvik kanunları yoluyla istifade edilmedi ya da hızlı başlangıca yeterince ayak uydurulamadı. Mesela “Turizm Alanlarında” tesis yapılması gerekirken, buralara 2. Konutların inşaatına hangi sebepten olursa olsun engel olunmadı, olunamadı. Bu arada 80’li yıllarda Antalya ve Muğla bölgesi turizme açılınca Foça yatırım için cazip olmaktan çıktı. Bunun yanı sıra Askeri Bölge olması nedeniyle turizm açısından hak ettiği yere bir türlü ulaşamadı. Bugün daha ziyade iç turizmde varlığını sürdüren şirin bir ilçedir. Turizmde varlığını sürdürebilmesi için, halı hazır sahip olduğu temiz denizini, doğal güzelliklerini, balıkçılığı korumalıdır. Bunun yanında tarihi varlıklarını gün ışığına çıkarmalı ve taş evleri, kent siluetini korumalı ve Butik otelciliği öne çıkarmalıdır.

İşletmesini sürdürdüğünüz Karacam Otel ile ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz? Karacam Otel’in kuruluş hikayesini anlatabilir misiniz? Nasıl bir konseptte faaliyet gösteriyor?
5 Mayıs 1981 yılında eşimle birlikte açtık. O günden beri de işletiyoruz. Oteli açtığımız binanın yapılış tarihi de çok ilginçtir. 1881 yılında yapılmış olmasından dolayı bizim için özel bir anlamı vardır. Ayrıca 1930 – 1936 yılları arasında bina, Türk Ocağı ve Kaymakamlık Lojmanı olarak kullanılmıştır. Şu sıralar oda/kahvaltı konsepti ile çalıştırıyoruz. 40 yıllık işletmeciliğimiz sayesinde son derece iyi ve düzenli bir konuk portföyü edindik. Yıllar içinde 3.nesile hizmet vermeye de başlamış bulunmaktayız.

Hedef müşteri kitlesi kimler olarak belirlendi?
Birbirinden farklı kitlelere hizmet veriyor olsak da, asıl hedef kitlemiz, seyahat sebebi kültür, tarih, dinlenme olan Foça hayranı yerli ve yabancı turistlerdir. Bu kesimden son derece memnunuz. Yukarıda da belirttiğim gibi 40 yıldır işlettiğimiz otelde çocukken tatil yapanlar bugün artık kendi çocuklarıyla geliyorlar.
Turizmde devamlılık çok önemlidir. Bizde devamlı vaziyette aynı kesimden gelen konuklarımıza hizmet ederken, yeni konuklarımızın kalıcılığını sağlamak üzere hizmetimizi her gün özenle sürdürüyoruz. “Müşteri memnuniyetini sağladığımız anda mutlu oluyoruz.

Sizce bu pandemi dönemi turizmi ve Foça turizmini nasıl etkileyecek? Siz otelinizde ne gibi önlemler aldınız?
Bu pandemi, tüm dünyanın, ilk defa aynı anda birlikte yaşadığı ve dünya turizm hareketliliğini neredeyse ortadan kaldırma noktasına getiren yeni bir kriz dönemidir. Dünya elbet bir gün bunun da üstesinden gelecektir. Şahsen biz 40 yılda farklı türden pek çok olumsuzluğu yaşadık. Ama onlar şimdiki pandeminin yanında hafif kaldı çünkü her defasında kısa sürede bir çözüm üretildi. Bu
diğerlerinden daha farklı, bir belirsizlik barındırıyor. En iyi çözüm ise kurallara uymaktan geçiyor. Biz, millet olarak, ne yazık ki kurallara uymakta biraz zorlanan bir toplumuz. Buna rağmen eninde sonunda belki gereğinden fazla bedel ödeyerek işbu pandemi’den de kurtulacağız inşallah. Biz otelimizde herkesin güvenliği için tüm sağlık protokollerini titizlikle takip ediyoruz.

Foça’da butik otelcilik ön plana çıkarılmalı demiştiniz. Pandemi döneminde de butik otellere rağbetin arttığı söyleniyor. Sizce bu Foça’da turizmi olumlu yönde etkiler mi?
Yani bizi bir, iki tık ileriye götürebilir ama hendeği atlatmaz. Foça’da büyük tesisler var, onlar yurtdışı ile bağlantılı çalıştığı için onlar bu sene iş yapamıyor. Büyük oteller, tedbirler alınsa da, tercih edilmiyor. Butik, küçük, az insan olan otellerde tatil yapılmak isteniyor. O yüzden küçük otellerin şansı zaten vardı, bu sene biraz daha arttı gibi görünüyor.

Nasıl şuan durum peki? Bir doygunluk var mı?
Yok çünkü turist gelemiyor ki. Avrupa ülkeleri birbirlerine gönderiyorlar. Almanya mesela şöyle bir açıklama yaptı; giderseniz gidin ama hasta olursanız sizi geri getirmem, orda kalırsınız. Ülkede durum belli. Ne bizden istiyorlar ne de kendileri gönderecekler. Tabii yine turist gelecek, 25 milyon geliyorsa 5 milyon gelecek ama o 5 milyon Türkiye’nin turizmine merhem olmayacak. Çünkü 52 tane sektör turizmden faydalanıyor. Ayakkabıcısından, camcısına turizmdeki hareketlilikten payını alıyor. Dolayısıyla bu sene turizmde hiçbir zaman yaşamadığımız bir krizi yaşıyoruz. Sadece bizde değil. Şimdi sadece bizde olan krizler vardı; boykottu, terördü vs. Bir şekilde onların çaresini bulabiliyorduk. Ama şimdi tüm dünyada eşit zamanda olduğu için ülkece hiç vakamız olmasa bile buraya turisti ülkeler göndermiyor. Giriş-çıkışlar kapalı. Umutlu olmak için çok sebep yok, yalnızca dikkatli olmak için çok sebep var.

Foça’ya yerli turist mi daha çok geliyor yabancı turist mi? Hangisinden da- ha çok besleniyor Foça?
Yerli turist. Foça’ya gelen organize turisti en son biz 2002’de getirebildik. Nor- veç’ten, İsviçre’den, Danimarka’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan… Oradaki tur operatörleri ile buradaki seyahat acentaları anlaşıyordu, o şekilde 7-20 gün bura- da ağırlayıp gönderiyorduk. Herkesin kendi rezervasyonunu yapmasıyla birlikte çoğu insan ona yöneldi artık. O aradaki aracı firmalar gitti. Bu yüzden Foça’ya organize turist getirmek artık çok zor. Sadece birbir ilişkilerle turistler geliyor an- cak bunların sayısı çok az. Eskiden %80- %90 idi. Şimdi %10’lara düştü. Onun
dışında artık %90 yerli turist geliyor. O yerli turist de iki nedenle geliyor; birincisi Foça’ya aşık olmuş, ikincisi buradaki arkadaşlıkları, dostlukları büyük şehirde görememiş, onu sürdürmek için.
Bir hayvan sever olarak, sizin de Foça’daki canlar için bir şeyler yaptığınızı oku- dum. Hayvan sevgisi sizde nasıl oluştu?
Hayvan sevgisi çocukken başladı bende. Alıştım. Onların aç olduğunu düşündükçe boğazımdan, kahvaltıda bile, bir lokma geçmiyor. O bakımdan her gün biraz erken kalkar, beslenme ve yaşama alanlarına gider, başta su ve mama ihtiyaçlarını karşılar sonra kahvaltıya otururum.

Sizce bir turizmci nasıl olmalı? Genel olarak Turizm mezununda beklentileriniz nelerdir? Buna göre bir mezunda aradığınız yetkinlikler neler? İşe alım sırasın- da nelere dikkat ediyorsunuz paylaşabilir misiniz?
Bence bir turizmci tatlı dilli, güler yüzlü, seçkin, zarif, kibar, bakımlı, yabancı dili iyi bilen, işini, mesleğini ve insanı seven biri olmalıdır. Bunun yanı sıra mesleki olarak mütemadiyen kendini geliştirecek alanlar aramalı ve kendini durmak bilmeksizin geliştirmelidir. Bu doğrultuda önüne gelen fırsatları iyi değerlendirmelidir. Kendilerini üst makamlardaki görevlere her daim hazır hale getirecek yaklaşımda ve azimde olmalıdır. Gastronomi ve Mutfak Sanatları özelinde konuşmak gerekirse de; Türk mutfağını geliş-
tirmek ve korumak lazım diye düşünüyorum. Mesleklerinin önemini kavramalı ve ulus- lararası alanda da kendilerini geliştirmeliler. Sektörde çok açık var aslında.

Yeni nesil turizm mezunlarını nasıl değerlendiriyorsunuz peki? Sizin ilk başladı- ğınız yıllardan bu yana otel yöneticisi/işletmecisi profilinde ne gibi olumlu/ olumsuz değişimlerden söz edebiliriz?
Her ne kadar turizmin, turistin tanımı hala aynıysa da vurgulanma şekilleri çok değişti. Turizm de değişti ama esas değişen eğitim oldu. Eksik şu; yurtdışında hangi mesleği öğreniyorsa mesleği yerinde öğreniyor. Okula bir iki gün gidiyor, diğer günler mesleği yerinde öğreniyor. Bizde öyle değil. Teorik olarak 6-7 ay eğitim var sonra staj var. Stajda okulda öğrendiklerinin %90’ını uygulayamıyor. Dolayısıyla en iyi eğitim iş ye- rinde olur. Bir de staj için gittikleri yerlerde onların eğitimlerine katkı koyacak çalışma programları yok. Mesela bizim yanımıza stajyer geldiğinde onlara haftada en az 5 tane soru sorarım; şu kokteyli yap , şu kadarlık şu kişiler gelecek onun servisini bana aç gibi…

Sebahattin Bey, size samimi sohbetiniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Bültenimizin bu sayısında yer alarak öğrencilerimize, akademik ve idari çalışanlarımıza ve bu sayımıza ulaşan kişilere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bu mesleğe gönül vererek, okumuş, eğitimini almış genç meslektaşlarıma başarılar dili- yor, ülke turizminin kalkınması ve emin ellerde büyümesi için ellerinden ne geliyorsa esirgememelerini diliyorum. Mesleğini ve hizmet ettiği insanı sevdiği müddetçe genç meslektaşlarımın en kısa sürede kendilerine zirvede yer bulacaklarını biliyor ve çabalarını bu yönde sürdürmelerini tavsiye ediyorum.

YORUMLAR

  • 0 Yorum