Ben Foçalıyım -3-


O zamanlar Foça'nın kıyı şeridinde ne kordon ne kafe ne restorant nede oturacak bir bank veya sandalye vardı...
Sadece deniz ile toprağın birleştiği doğal bir ortam ve babalarımızın geceleri gittiği bir kahvehane vardı.
Balıkçı tekneleri parmakla gösterilecek kadar azdı.
Ama denizimizin balığı çok fazlaydı.
Turizmin ne olduğunu bilmiyorduk bile!
Foça sadece Foçalılarındı.
O zaman Foça'da her şey doğaldı.
Yediğimiz içtiğimiz, gözümüzün gördüğü, elimizin dokunduğu her şey!...
İkindi vakti okuldan çıkıp tarlanın yolunu tuttuk mu tarlada çalışan ailemiz bizi görünce hemen ağaçtan kopardıkları turunçlardan şerbet hazırlar hep beraber içer serinlerdik.
Yaz aylarında incirler olduğunda komşular hep bir olup eşeklerle Mersinaki dediğimiz koylara gider, çoluk çocuk hem denize girer hem de kelterler dolusu incir toplardık.
Annelerimiz bunları bandırma yapıp damlarda kurutur, kış gecelerinde yemek için saklardık.
O zaman Foça'nın dağları taşları bile bereketliydi. Kendiliğinden yetişmiş meyve ağaçlarıyla doluydu.
İncir, armut,  ayva, ahlat, iğde, komarika, dağ böğürtleni Foça'da kendi halinde büyüyen doğal meyvelerdi. Her yerde bulunur herkes istediği gibi toplar yerdi. Kimse kimseye laf etmezdi. 
Kış gecelerinin en güzel eğlencesi ise misafirlikti. Televizyon yoktu. Radyo bile çok nadir evlerde bulunurdu. Komşular birbirine misafirliğe gider, muhabbetler yapılır, kimde ne varsa o ikram edilirdi. 
Ne güzel günlerdi o günler!..
Hıdırellez sabahları komşu kızları ellerinde ısırgan otlarıyla erkenden evlere baskın yapar, uyuyan arkadaşlarını ısırgan otlarını ayaklarına dalayarak tatlı sabah uykusundan uyandırırlardı.
Sonra hep birlikte akşamdan gül ağacının altına koyulan çömleği açıp içinden çıkan düğmenin sahibi olan genç kıza mani söyleyerek eğlenirlerdi.

Mutlu Yüzügüler / Foça